14 Ağustos 2014 Perşembe

film'in adresi

film izlemenin en güzel yeri. Film kusagi siteniz 1 aydır online. Reklamsız ve izleyenleri boğmayan bir web sitesi olarak geleceğin en sağlam film siteleri arasında gösteriliyor.

film izlemenin en güzel adresi film izle filmkusagi.org dir.

5 Ağustos 2013 Pazartesi

Migren hastalığı nedir ve tedavileri nelerdir?

Günümüzün en çok konuşulan hastalıklarından birisi olan migren, önemsiz görünse de dikkat edilmesi gereken bir hastalıktır. İnsanların günlük hayatta çektiği baş ağrılarının bazıları migren ile oluşmakta ve günlük yaşamını olumsuz etkilemektedir. Peki, bu migren nedir? Migren; kafatası içerisinde bulunan damarların genişlemesi ile oluşan bir hastalık türüdür. Migren ağrıları genellikle bir bölgede gerçekleşmekte ve bir anda görülmektedir. Bu ağrılar insanın o anki fonksiyonları etkilemekte ve zor anlar geçirmesine sebebiyet vermektedir. Migren belirtileri arasında en çok görülen etkenlerden birisi ise baş ağrısı sırasında midenin de bulanmasıdır. Bunun yanında gözde kararma ve vücudun uyuşuk hale geçmesi, migren belirtilerinden bazılarıdır.

Peki migrenle nasıl başa çıkacağız?

Migren hastalığının kesin bir çözüm yolu yoktur. Ancak bu hastalıkla yaşamayı öğrenmek ve bununla birlikte bu hastalığı zayıflatmak mümkündür. Migren hastalığı için iki farklı yol ile bunu başarabiliriz. Öncelikle aldığımız besinlere dikkat etmeli ve vücudumuzun ihtiyaçlarını karşılamalıyız. Bu aşama ilk başlarda uyum sorunu getirebilir ancak rahatlıkla ayak uydurabilirsiniz. Ardından ruhsal olarak sakinleşmeyi ve sizi sinirlenmenizi sebebiyet verecek ortamlardan uzaklaşmayı öğrenmelisiniz. Yüksek seste müzikler dinlememeli ve gürültü kirliliği olarak adlandırılan ortamlardan uzaklaşmalısınız.



Yukarıda bahsettiğimiz birkaç cümlede migren ile karşılaşmamayı amaçlamaktayız. Ancak migren ağrısı çeken birisi için ise saç diplerine masaj yapmayı ve ağrıyan bölgeye hafif dokunuşlar ile rahatlatmayı deneyebilirsiniz. Bu şekilde orda genişleyen damar baş ağrısı etkisini azaltmaya yardımcı olacak ve rahatlamanızı sağlayacaktır. Bunun yanında sessiz ortamda dinlenmeli ve o anki işlerden uzak durarak kendinize vakit ayırmalısınız. Bu basit birkaç yöntem ile migren ile baş edebilir ve migren sancılarını azaltabilirsiniz. Ancak yine de bu durumlarda doktora danışmayı da unutmamalısınız.

23 Temmuz 2013 Salı

Kalbi delik bebeğin tedavisi

Kalbi delik doğan bebeklerin tedavisi
Uzmanlar, doğumsal kalp hastalığı olarak adlandırılan hastalıkların başında gelen delik kalp problemi olan bebeklerin bazılarının hemen bazılarının ise bir süre beklendikten sonra ameliyat edilmesi gerektiğini belirtiyor.

Türkiye’de her yıl 3000–3500 doğumsal kalp hastalığı olan bebek dünyaya geliyor. En sık görülen hastalıklar arasında Fallot Tetralojisi (mavi çocuk hastalığı), kalbin kulakçıklarında delik (ASD-artrial septal defekt), karıncıklarda delik (VSD- ventriküler septal defekt) yer alıyor.

International Hospital Kalp ve Damar Cerrahisi Bölümü’nden Doç. Dr. Süleyman Özkan, ailelerin bu kadar çok çeşitli hastalık karşısında en çok çocuklarına hangi ameliyatların, ne zaman yapılması gerektiğiyle ilgili soruları merak ettiklerini söylüyor.

Doç. Dr. Süleyman Özkan, doğumsal kalp hastalığıyla doğan bebeklerin ne zaman ameliyat edileceğine ilişkin şu bilgileri veriyor:

Doğduğunda ameliyat olacaklar

Atreziler, kalpten kanın vücuda ya da akciğere gitmeme durumunun olduğu hastalardır. Ameliyat sırasında bu hastalara ek damar konuluyor ya da kapaklar açılıyor. Anjiyografi esnasında da bu hastalara müdahale şansı mevcut.

Doğduktan sonra ilk 5–15. günde olacaklar

Büyük arter transpozisyonu (TGA) denilen, damarların ters çıktığı bu ameliyatta başarı oranı yüzde 95’i geçiyor. Üçüncü ayda ameliyat yapılırsa başarı oranı yüzde 50’ye kadar düşebiliyor.

İlk bir ayda olması gerekenler

Damarları ters ve kalbinde delik olanlara, ilk bir ayda ameliyat gerekiyor. Üçüncü aydan sonra olursa başarı oranı düşüyor çünkü akciğer dokusu yüksek basınç altında bozulmaya başlıyor.

ASD ve VSD’nin beraber olduğu AVSD’ler

3-6 ayda ameliyat edilmesi en doğrusudur. Daha sonra yine yüksek akciğer basıncı problem yaratıyor.

Kalbinde delik olan, kalp yetmezliği nedeniyle kilo alamayan, tekrarlayan akciğer enfeksiyonu olanlar

Delik birden fazla veya çok büyük olabilir. Çünkü kanın akciğere bir defa gitmesi gerekirken delikten geçip normalden 3–6 kat fazla gitmesi durumu gerçekleşiyor ve akciğer bu yükü taşıyamıyor, kalbin iş yükü artıyor ve kalp yetmezliği gelişiyor. Altı aydan sonra akciğer hasarına neden oluyor, 7–8 yaşında ameliyat şansı neredeyse kalmıyor.

Bu hastaların bir yaşın altında ameliyat olmaları önem taşıyor. Bazen bir yaşına kadar beklenebiliyor, delik küçükse kendiliğinden kapanabiliyor. Ancak bu nadir bir durum. Bunu hekimle çok iyi konuşmaları ve hasta takibinin çok iyi yapılması gerekiyor. Her delik ameliyatla kapatılmak zorunda değil, anjiografik yöntem vasıtasıyla damar içinden girilerek de bazı delikler kapatılabilir. Akciğere zarar vermiyorsa çocuğun belli bir kiloya gelmesi beklenip uygun kiloda olması sağlanıp delik kapatılabilir.

İki yaşından sonra ameliyat olması gerekenler

Kalbin bir bölümü gelişmemiş hastalardır, aşamalı yapılabilir, 6 ay bir yaş arasındayken birinci basamak, iki yaşındayken kalıcı palyasyon dediğimiz son aşama ameliyatlar yapılabilir. Kalbin tam anlamıyla düzeltilmesi mümkün değildir.

Doç. Dr. Süleyman Özkan bunların dışında çocukluk döneminde görülen kalp kapak hastalıklarına da dikkat çekiyor ve şunları söylüyor:

“Her kapağa göre ameliyatın dönemi farklıdır. Tüm çocukluk çağlarında görülebilir, kapak hastalığın durumuna göre değerlendirilir; bebeklik çağında ameliyat edilebilir, balonlarla geçici ameliyatlar yapılabilir veya ilerde kapak değişimi ya da tamiri yapılabilir. Bazıları ilkokul çağına kadar bulgu vermeyebilir. Çocuğun kalbinde dört kapakçık bulunuyor; her kapakçığın kalbe verdiği zarara göre ameliyat yaşı belli olur. Takibi gerekir ve 5–10 yıl sonra kapak değişimi ameliyatına gidilebilir.”

Bunların yanı sıra kalbi saran zarın hastalıkları da olabiliyor. Perikard (kalp zarı) ve myokard hastalıkları (kalp kasının hastalıkları), kalp nakline kadar gidebiliyor. Bu durumlarda çocuklarda kalp nakli yapılabiliyor ve gayet iyi sonuçlar alınıyor.

22 Temmuz 2013 Pazartesi

panik atak nedir neden dolayı oluşur

Psikiyatrist Dr. Başar Akman’ın “Panik Atak” nedir ve “panik atak”  ile ilgili yapılması gerekenleri anlattığı Sabah Gazetesi 10 Kasım görüşmesi..
Yazımızı okumadan önce Dr. Başar Akman ı tanımak için burayı tıklayabilirsiniz.
Psikiyatrist Dr. Başar Akman “Panik Atak”  ile ilgili bilinmesi gerekenleri “sabah.com.tr” için anlattı.
Panik atak ile ilgili bilinmesi gerekenler
“Panik Atak” sık görülen, ciddiye alınması gereken ve uzman desteğiyle tamamen düzelebilen, psikolojik bir rahatsızlıktır.
“Panik”  kelimesi nereden geliyor?
“Pan” ; Yunan mitolojisindeki bir tanrının adıdır. Boynuzlu, kuyruklu, yarı keçi, yarı insan görünümünde tasvir edilir. Gülünç görüntüsüyle “tüm” tanrıları güldürdüğü için, ona “tüm” anlamına gelen “Pan” ismi verilmiştir. Çobanların tanrısı olarak, elinde flütü ile genellikle ormanda gezer ve sürüleri korur. Zaman zaman, ormandan geçen insanların karşısına aniden çıkarak, onlarda korku yaratır. Yunancada “panik” anlamına gelen “panikos” kelimesi, mitolojik tanrı Pan’ın isminden türetilmiş bir sözcüktür.
Panik Atak” nedir?
Bazı bedensel duyumların, ani gelişen bir felaketin habercisi olarak yorumlanması sonucu ortaya çıkan, yoğun kaygı halidir. Atak esnasında kişi; basit bir kalp çarpıntısını, kalp krizi geçirdiği şeklinde yorumlayıp öleceği korkusuna kapılabilir; ya da kolundaki bir uyuşma hissini, beyninin kanayacağı ve felç geçireceği şeklinde algılayabilir. Ataklarda; “kendimi kontrol edemeyeceğim, bayılacağım, boğulacağım, aklımı kaybedeceğim, çıldıracağım, öleceğim” gibi düşüncelere eşlik eden beklenmedik ani endişe halleri sıktır.
Belirtileri nelerdir?
Atak sırasındaki endişeli duruma, bir takım bedensel belirtiler de eşlik eder. Bunun sebebi, stres hormonlarının devreye girmesidir. Çarpıntı, terleme, nefes almakta güçlük, baş dönmesi, bayılacak gibi olma, bulantı, karın ağrısı, göğüs ağrısı, sıcak basması, üşüme, ürperme, titreme, uyuşma, karıncalanma gibi belirtiler ortaya çıkar.
“Panik Bozukluğu” neye denir?
Kişi; panik atağının tekrar edeceğinden endişelenmeye başlar, buna “beklenti kaygısı” denir. Bu kaygıyla kişi, panik atağının oluşabileceği yerlerden ve durumlardan kaçınmaya başlar, güvence arayışına girer, bu da psikolojide “kaçınma davranışı” olarak adlandırılır. Alışveriş merkezinde kalabalığa girerse bayılacağından korkan kişi, alışveriş merkezlerine gitmemeye başlar, arabaya bindiğinde fenalaşacağını düşünürse araçlara binmez, evde yalnız kalırsa başına bir şey geleceğinden ve yardım alamayacağından kaygılanan kişi evde yalnız kalamaz hale gelir, yanında mutlaka birinin kalmasını ister. Kaçındıkça, kaygıları kişiyi kovalar. Günlük hayatının birçok cephesinde kısıtlanmalar başlar, giderek kişinin yaşam kalitesi düşer. Böylece “Panik Bozukluğu” denilen kısır döngü oluşur.
Panik Atakları neden olur?
Korku ve endişe aslında olağan insani duygulardır. Sağlıklı her insanda; gerçek tehlikelerden korunmak için biyolojik bir alarm sistemi vardır. Gerçek bir tehlike yokken, alarm sisteminin çalışmasına panik atağı denir. Ortalıkta duman yokken, yangın alarmının çalması gibi. Peki neden yanlış alarmı Aslında, esas olarak, iç içe geçmiş üç neden vardır. Bunları: “Biyolojik, Psikolojik ve Sosyal nedenler” olarak özetleyebiliriz. Kişinin içinde yaşadığı sosyal çevre, çocukluk dönemi yaşantıları, geçmiş kayıplar, travmalar, çatışmalar, aşırı stres yüklenme, kişinin psikolojik ve biyolojik yapısı belirleyici faktörlerdir. Çoğu insan, panik bozukluğunu “tıbbi” bir durum sanır, ama değildir. Beynin biyolojisi, vücudun kimyası bozulmuştur fakat bozukluğun özü psikolojiktir. Biyo-Psiko-Sosyal bir tetiklenme sonrasında; tehlike algısı ve tedbir arayışları başlar, ataklar içinden çıkılmaz hale gelir
Panik Atağı yaşayan kişi ne yapmalıdır?
Maalesef; panik atağı yaşayan birçok insan, psikiyatristlere başvurmak yerine, dahiliye uzmanlarına, nöroloji uzmanlarına, acil tıp merkezlerine, hastanelere, polikliniklere başvurur. Lüzumsuz birçok tıbbi tetkik yapılır, ilgisiz tedaviler uygulanır, niyeyse başvuran kişiye “serum verilir” veya “iğne yapılır” ve “senin bir şeyin yok” denilerek evine gönderilir. Yapılan tetkiklere ve tedavilere epeyce para ve zaman harcanır, ancak, ne tetkiklerin sonucunda bir şey çıkar ne de kişi tedavi olur. Panik atağı yaşayan kişi;  “tıbba” elini verip, kolunu geri alamaz hale gelir, “tıp tepmesine” uğrar, şaşkınlığı ve çaresizliği daha da artar.
Panik Bozukluğu yeni bir hastalık mı?
Hayır. Hipokrat da M.Ö 400’lü yıllarda panik vakaları tanımlamıştır.1900’lü yıllara doğru yapılan Amerikan iç savaşındaki askerlerde çarpıntı, göğüs ağrısı ve fenalaşma ile giden “İrritabl Kalp Sendromu” tanımlanmıştır. I.Dünya Savaışndaki kimi askerlerde de benzer belirtiler görülmüş ve “Asker Kalbi” adı verilmiştir.
Günümüzde panik ataklarının arttığını söyleyebilir misiniz? Görülme sıklığı nedir?
Panik Bozukluğu; sık görülen bir rahatsızlıktır. Toplumda görülme sıklığının % 2-5 arasında olduğuna dair çalışmalar var ama klinik pratikte daha yaygın olduğu kanaatindeyim. En sık görüldüğü yaşlar 20’li ve 30’lu yaşlar. Kadınlarda iki-üç kat daha fazla görülüyor. Günümüzde, giderek, dünyanın daha kaygı verici bir yer olduğunu deneyimlemekteyiz. Emniyette olmadığımız hissi artıyor. Güvenlik normlarımız değişiyor. Eğlenmek için gidilen bir semtin meydanında bomba patlayabiliyor. Sosyal sınırsızlıklar artıyor. Bilimsel olmayan tıbbi yorumlarla zihinler kirleniyor, kaygıyı arttıran tutumlar öğreniliyor veya öğretiliyor. insanlarda tehlike algısı ve tedbir arayışı artıyor. Bir şekilde medyanın da katkısıyla algılarımız bozuluyor ve kaygılarımızı tetikleyebilen unsurlar artıyor. İnsanının yalnızlaşması ve stresini dağıtamaması da cabası.

Panik Bozukluğu için risk faktörleri nelerdir?
50 yaşın altında olmak,
Kadın olmak,
Boşanmış olmak,
Düşük eğitim düzeyi,
Kişinin geçmiş öyküsünde sevilen bir yakının kaybı,
Çocuklukta maruz kalınmış istismar,
Çocuklukta erken ve sık kayıplar,
Kentte yaşamak,
Ailede panik bozukluğu olması.
Panik bozukluğu genetik midir?
Yapılan genetik çalışmalar sonucunda 1. derece akrabasında panik bozukluğu olan kişilerde hastalığın görülme olasılığı artıyor. Panik Bozukluğu bazen kalıtımsal kökenli olabiliyor.
Panik atakların görüldüğü tıbbi durumlar var mıdır?
Evet, sınırlı sayıda bazı tıbbi durumlarda panik atakları görülebilmektedir. Bu durumlar: hormonal bozukluklar (tiroid hastalıkları, hipoglisemi, böbrek üstü bezi hastalıkları), aşırı kafein kullanımı, kokain, ekstazi, alkol, bazı ilaçlar, beyin tümörü, kalp ritim bozuklukları, epilepsi, vitamin-mineral eksiklikleri, anemi, bruselloz, alerjik durumlar, kronik akciğer hastalıkları.
Tedavisi mümkün mü?
Evet mümkün. Panik Bozukluğu, sık  görülen bir rahatsızlık, ciddiye alınması gereken bir rahatsızlık ve tamamen düzelebilen bir rahatsızlık. Öncelikle, tedavi için doğru teşhis gerekmektedir. Kişinin panik ataklarıyla başa çıkıp kalıcı olarak tedavi olabilmesi için ne yaşadığını anlamlandırması önemlidir. Tedavinin başında şu söylenebilir: “insan, anlamlandıramadığı korkuyla baş edemez, ne yaşadığınızı anlarsanız, bunun üstesinden de gelebilirsiniz”. Tedavide ana hedef, kaygıyı sıfırlamak değil, başa çıkmayı öğretmektir. Panik bozukluğu olan kişinin psikolojisi, biyolojisi ve sosyal sağlığı bozulmuştur. Bunun için bu üç alanda da  tedavi desteği gerekir. Yani ilaç tedavisi, psikoterapi ve sosyal aktiviteler gerekmektedir.
Psikiyatriste gitmelerine rağmen kimi insanlar neden yıllarca panik atakları yaşayabiliyor ?
Çünkü panik hastalığının ve tedavisinin mantığı, hastalara yeterince anlatılmıyor, öğretilmiyor. Panik atağı yaşayan kişi, korkunun üzerine gitmek yerine kaçmayı veya durumu geçiştirmeyi dener. Korkudan kaçınmak için;  yüzünü yıkar, duş alır, hava almaya çıkar, hastane civarında gezer, yanında ilaç taşır, düşünmemeye çalışır. Her panik atağında, “bunu yapmasam beni yakalayacaktı, zor atlattım” diye düşünür. Halbuki iki şey yapması çok işe yarar: birincisi; ne olacağından korktuğunu bulmak, örneğin “arabaya yalnız binersem kalp krizi geçireceğimden korkuyorum” ; ikinci yapacağı ise “korktuğum şeyin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini görme fırsatını kendime tanıyacağım” diyerek korku senaryosunu test etmek. Hastalığın sürmesine neden olan en sık hatalardan birisi de organsal bir rahatsızlık olduğunu düşünüp hastaneden hastaneye, doktordan doktora gezinmektir. Hastalığın iyileşmeyeceği umutsuzlu?una kapılmak veya tedaviyi aksatmak da atakları besler.
Tedavi ne kadar sürüyor?
Yıllarca süren bir tedavi değil. Kişinin tam olarak ne yaşadığını öğrenmek için biraz zaman ve emek gerekiyor. Bunun için değerlendirme seansları yapılıyor. Ortalama 4-6 seansta panik bozukluğuna kalıcı bir tedavi çerçevesi çizilebiliyor. En az 6 ay ilaç tedavisi sürdürmek  gerekebiliyor. Zamanı gelince ilaçlar tedricen azaltılarak kesiliyor. Kişi ataklarla başa çıkmayı öğrendikçe bunu beceriye dönüştürebiliyor ve kendi terapisti haline gelebiliyor.
Tedaviye neler yardımcı olabilir ?
Günlük yaşamında kişinin kendisine soluklanabileceği bir alan açması işe yarayabilmektedir. Biriken stresini dağıtmak için bir takım aktiviteler yapabilir. Haftada iki gün, yarımşar saat yapılacak fiziksel egzersiz, örneğin yürümek, koşmak, yüzmek, bir spor salonuna üye olmak. Bireysel olarak keyif alabileceği, kafasını dağıtabileceği uğraşlar keşfedebilir. Resim yapmak, yazı yazmak, kitap okumak, edebiyat, müzik, dans gibi herhangi bir sanatsal yaratıcılıkla ilgili bir takım kaynaklar arayabilir. Kişi ne kadar boş kalırsa, o kadar bedenini dinlemekte ve kaygı verici bedensel duyumlar artabilmektedir. Bedenini dinlememeyi, bedeniyle uğraşmamayı öğrenmelidir. “vücudumda zaman zaman uyuşma-karıncalanma-titreme olabilir, çarpıntı olabilir, bazen nefesim sıkışabilir, başım dönebilir” diyebilmeyi öğrenmek mümkündür. “en kötü senaryom ne? gerçekle?ecek mi göreyim bakalım?” ya da “bu düşünceyi ben getirdim yine ben götürebilirim” gibi düşüncelere meydan okuma teknikleri işe yaramaktadır.
Panik atak başka sağlık sorunlarına neden olur mu?
Tıbbi başka sorunlara sebep olabilecek bir rahatsızlık değildir. Fakat tıbbi bozukluğa yatkınlık varsa onu daha belirgin hale getirebilir. Aşırı çalışan stres hormonları, birçok organı ve sistemi olumsuz etkileyebilir.
Ölüme yol açabilir mi?
Aslında tıbben emniyetli bir rahatsızlıktır. Kişinin, ataklardan dolayı hayatını kaybetme riski çoğu zaman bulunmamaktadır.
Panik bozukluğuna eşlik eden durumlar nelerdir?
Depresyon eşlik ettiğinde intihar düşünceleri olabiliyor. “Bu korkuyla başa çıkamıyorum ölsem de kurtulsam” noktasına kadar gelinebiliniyor. Bu ciddiye alınması gereken bir durumdur. Alkol madde kullanımı artabiliyor. Sakinleşip uyuyabilmek için alkol kullanımı başlayıp giderek alkol tüketimi artabiliyor, alkolün kendisi, panik atak biyolojisini daha da tetikleyebiliyor. Kişi uyumaktan korkar hale gelebiliyor ve “uyku panikleri” olu?uyor.
Panik Atak bir “delilik hali” midir?
Bazı panik atak hastalarına “acaba çıldıracak mıyım? aklımı kaybedecek miyim ?” gibi duygular eşlik ediyor. Bilinmesi gereken bir durum var, panik bozukluğu, bir akıl hastalığı veya zeka geriliği değildir.  Panik atak hastalarının bir kısmı her ne kadar aklın? kaybedeceğini sansa da bu bir akıl hastalığı haline dönüşmez. Bu durum, şizofrenik bir hal almaz, tam tersi çoğu panik hastası akıll? insanlardır, IQ’ları yüksektir.

Yaşam kalitesini etkiler mi?
Evden çıkmak, işe gitmek, spor, seks, gezi, namaz gibi efor gerektiren etkinliklerden vazgeçmek, atağı önleyeceğini düşündüğü bir takım şeyleri yanında taşımak, bayılma korkusundan dolayı üzerinde değerli eşya taşımamak ve tıbbi yardım alabileceği yerlere yakın gezmek gibi yaşam kalitesinin her alanında kısıtlamalara neden olmaktadır.
Panik atağı yaşayan kişiye yakınları nasıl davranmalıdır?
Aileleri bilgilendirmek önemlidir çünkü ailelerin tutumu, tedavi sürecini olumsuz etkileyebilmektedir. “Bir şey olmayacak” yaklaşımı işe yaramamaktadır. Ailelere aşırı koruyucu tutumlara girmemelerini ve telaş yapmamaları öneriyoruz. Panik atak yaşayan kişinin durumu kapris, şımarıklık ya da zayıflık olarak değerlendirilmemelidir. Kişi yoğun bir kaygı hissi yaşamaktadır ve bunu uydurmamaktadır. Kişinin yanında olunduğu hissettirilmeli ama kendi sorumluluğunu almasına da teşvik edilmelidir. Panik atakları dış destekle değil, iç destekle iyileşir. Aksi halde taşıma suyla değirmen dönmez!

Çok ilginç vakalar oluyor mu?
Tabi ki. İstanbul’da köprüyü geçemeyenler, uçağa binemeyen iş adamları, tekrar tekrar yaptırılan AİDS testleri, beyin MR’lar?, anjiolar.
Son önerileriniz var mı?
Hayatı bir gemi yolculuğuna benzeten metaforu çok beğeniyorum. insanların bir kısmı yaşam yolcuğunun tadını çıkarmaya çalışırken, bir kısmı “bu yolculuk bitecek” diye kamarasından çıkmıyor veya gemide geriye doğru koşmaya çalışıyor. Aslında bu yolculuk, her halükarda sona erecek. Bu nedenle, ne yapıp edip, kaygı ve ölüm ile birlikte yaşamayı öğrenmeye çalşımayı öneririm.
“Az kaygılı” günler dilerim. Çünkü dünya emniyetli bir yer değil. Ve bu dünyada kaygısız, kayıpsız ya da  risksiz yaşam diye bir şey yok.

Böbrek yetmezliği neden olur ?

Böbrek yetmezliği kısaca iki türlüdür, biri akut böbrek yetmezliği diğeri ise kronik böbrek yetmezliğidir. Bu hastalık böbreğin normal görevlerini yerine getirememesine denir..
Akut böbrek yetmezliği genel olarak aniden ortaya çıkan ve tedavi edilebilir bir durumdur. Ancak tedavi edilmediğinde kronik böbrek rahatsızlığı ortaya çıkarabilir ve ölümcül olabilir.
Aniden ortaya çıkan ve böbrek yetmezliğine sebebiyet veren durumlar;
  • Tansiyonun ani bir şekilde düşmesi
  • Kazalar, büyük kanamalar
  • Böbrek enfeksiyonları
  • Zehirlenmeler
  • İlaçlardan kaynaklanan allerjik olaylar
  • Geçirilen büyük ameliyatlar
  • İdrar yollarında oluşabilecek tıkanmalar
  • Büyük yanıklar
Kronik böbrek yetmezliği böbreğin faaliyetini düzeltilemeyecek şekilde yitirmesine denmektedir ve kronik böbrek yetmezliğine sebebiyet veren durumlar aşağıdaki gibidir..
  • Yüksek tansiyon
  • Sistemik hastalıklar ( şeker hastalığı, ailevi akdeniz ateşi)
  • Böbrek kistleri
  • Kanamalar
  • Bazı ilaçlar
  • Glomerülunefrit
  • Veziko – Üretral reflü
  • Bilinmeyen nedenler
Böbrekler yetmezliği başladığında oluşabilecek durumlar;
  • Halsizlik
  • Bulantı, kusma
  • İştahsızlık
  • Vücutta su ve tuz birikmesi sonucu şişmeler ( ödem ) meydana gelir ve tansiyon yükselir
  • Uyku hali, dalgınlık
  • Kansızlık
  • Ciltte renk değişikliği ve kaşıntı ba?lar
Bu hastalık erken dönemde farkedilirse ilac ve diyet ilet ötelenebilir(geçiktirilebilir) bu durum zamanında farkedilemezse ilaçla tedavi mümkün değildir ve böbrek nakli, diyaliz ve diyalize bağlı olarak periton diyaliz veya hemodiyaliz gerekebilir..

Bağırsak Enfeksiyonu nedir, neden olur ?

Bağırsak enfeksiyonu nasıl ortaya çıkar?
Yaz mevsimi sıcağın artması sebebiyle haşrelerinde artması ve bakterilerin daha uygun bir zemin bulması sebebiyle mikrop üremesini artırır. Bu önemli bir faktördür
Yaz mevsiminde, başta karasinek olmak üzere kanalizasyon ve içme suyu gibi altyapıların yetersizliği, yüzme amacıyla girilen deniz ve göl gibi ortamların temiz olmaması, tatil amacıyla büyük bir nüfusun altyapısı olmayan köy, kasaba gibi yerlere gitmesi bu hastalıkların daha sık görülmesine neden oluyor.
Hastalığa, bakteriler, virüsler, parazitler, mikropların toksinleri, zehirli gıdalar ve sindirim sistemi alerjileri neden olabilir.

Bağırsak Enfeksiyonu Belirtileri
Hastalığa neden olan etkenin gücüne ve alınan miktara göre değişen belirtiler olabilir. Bazen şiddetli karın ağrısı, kusma ve ishal ile başlarken bazen hafif karın ağrısı ve ishal olabilir.
Mide iç zarının etkilendiği durumlarla mikroplara ait toksinlerin yoğun olduğu hallerde bulantı ve kusma görülebilir.
Bağırsaktaki tahrişin şiddetli olduğu durumlarda, dışkı ile birlikte sümük ve kan da olabilir. Mikroplar bağırsaklardan vücuda girmişlerse, ateş yükselmesi de görülebilir.
Kusma ve ishal ile çok miktarda sıvı kaybedilmiş ve bu sıvı ile tuzların eksiklikleri giderilmemişse, böbrek yetersizliği ve şok gibi hayati önemi olan tablolar ortaya çıkabilir.

9 Mayıs 2012 Çarşamba

Epidemiyoloji ve erken doğum nedenleri.

Bu kağıt perinatal morbidite ve gelişmiş ülkelerde mortalitenin önde gelen nedenidir erken doğum üzerine üç parçalı bir dizi, bir ilk.Bebekler sonra az 37 hafta gestasyonel yaşı erken doğarlar: intakt membranlı (1) spontan doğum, membran (2) rüptürü (PPROM) vematernal veya fetal endikasyonlar için (3) indüksiyon veya sezaryen. Preterm doğum sıklığı ABD'de yaklaşık% 12-13 ve diğer birçokgelişmiş ülkelerde% 5-9 olmasına rağmen, erken doğum oranı, artan belirtilen erken doğum ve yapay bir erken doğum ağırlıklı,birçok yerlerde arttı Çoğul gebeliklerde gebe. Belirtilen preterm doğum için genel nedenler preeklampsi veya eklampsi veintrauterin gelişme geriliği. Spontan preterm denilen spontan erken doğum ve PPROM'lu-birlikte takip Doğumlar enfeksiyon veyainflamasyon, damar hastalığı ve rahim overdistension dahil olmak üzere birden çok nedeni, sonucu ortaya çıkan bir sendrom olarak kabul doğum-edilmektedir. Spontan preterm doğum için risk faktörleri önceki bir erken doğum, siyah ırk, periodontal hastalık ve düşük maternal vücut-kitle indeksi vardır. Kısa servikal uzunluk veyükseltilmiş servikal-vajinal fetal fibronektin konsantrasyonu spontan preterm doğum en güçlü belirleyicisidir.